onüç günün mektuplarını cemal süreyacığım, onüç gün süreyle hastahanede yatan sevgilli karısı için yazmış. nasıl şefkatli, nasıl sevgili. okumayana anlatabileceğim şeyler değil bunlar, okuyana da anlatacağım.
bi keresinde bir konferanstan çıkmıştım. konferanstan çıkan o kadar çok kişi vardı ki, sokaktaki alakasız ve alakasız alakadar biri yolumu çevirip içeride ne anlatıldığını sormuştu. gülümseyip konuşma birbuçuk saat sürdü, demiştim. nasıl anlatayım? birkaç cümleyle dedi. kaşlarımı çattım bu sefer, konferansı veren kişinin birbuçuk saatte ancak anlattığı bir şeyi ben sana iki üç cümleyle anlatabilecek olsaydım, konferansı dinleyen değil, veren kişi olurdum. dedim. hem de bir solukta.
dolayısıyla.
ama şu var, bir tecrübe. hastanede bir sevdiğinin olması, kalbinin bir köşesinden ince ince işkenceye tabi tutuluyormuş hissidir benim için. hastanedeyken ayrıdır, yanından ayrıldığında apayrı.. bilmem, son hastahane maceramızda yağmur mu yağmıştı, havanın ısısı şimdikiyle denk miydi. neden o mektuplar durup dururken hurra gelip çağrışımlarıma katıldı. ah allahım.. bu yazı niye yazıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder