7 Kasım 2010 Pazar

sis


günlerdir sis sirenleri çalıyor istanbul'da. sis ama öyle böyle değil. mesela üsküdar'dan yukarı yürürken oğlumla, içinden geçtiğimiz parkta on metre ilerisini net göremiyorduk. esrarengiz bir filmin içine düşmüşüz, oradan nereye çıkacağımız belli değilmiş gibiydi. öyle oluyor, bazen daha da bastırıyor. hani "bulutlarda gezinmek" "bulutlarda yaşamak" "başı buluta değmek" gibi deyimler vardır ya lisanımızda, bunları yeniden gözden geçirmeye davet ettim seni vedide. baksana aşağıdaki fotoğrafa. hiç mutluluk vaad ediyor mu?




 bence etmiyor. hatta melankolik demeyeyim de esrarengiz hissettiriyor sis. sis hissim böyle.

-----------------------
canım sıkılıyor aslında. aslında can sıkıntısı nedir, pek bilmem. ama biliyormuşum ki demek, tanımlayabiliyorum şimdi.

küçükken çok sıkılırdı canım. oradan hatırlıyorumdur belki.
- anne canım sıkılıyo
derdim. o da
-sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz.
derdi.
geçinip giderdik öyle.

can sıkıntısı mevzuu canımı öyle sıktı ki, sıkılmasın diye üzerine çalıştım. gerçekten, mesai harcadım. büyük oranda başarılı da olmuştum aslında. böyle, beni bir yere koysalar, hiç hoşlanmayacağım bir yer olsun, mesela hastane. orada saatlerce otursam bile canım sıkılmaz. bu gibi zamanlar için arşivlediğim düşüncelerim mevcut. çıkarıp çıkarıp düşünürüm. hatta gülüp eğlenirim bile. sonra millet bana bakar ters ters. deli mi bu diye. olsun, can sıkıntısından iyidir. yani canımın içi, canımın sıkılmasından o kadar sıkılırım ki..

en az can sıkıntısı kadar canımı sıkan bir başka şey de merak duygusuydu. bana ne kadar zarar verdiğini farkettiğimde yanlış hatırlamıyorsam ilkokul ikinci sınıftaydım. karar verdim, bunun üzerine de çalıştım. inanın, çok zorluklar çektim :) ama büyük oranda başarılı oldum yine. öyle.

bir keresinde babamla gezmeye çıkmıştık. o gün benim günümdü. babamın bir adeti vardı. yanına sadece çocuklarından birini aldığı bazı gezme günlerinde, onunla baş başa vakit geçirirdi. aslında ben, bütün kardeşlerimle benimle geçirdiği gibi bir gün geçirdiğini sanıyordum. böyle olmadığını öğreneli daha birkaç sene oluyor, inanır mısın? meğer, herkesin günü gerçekten ona özelmiş..

biz, bilmediğimiz sokaklara yürürdük. :) elbette, benim bilmediğim sokaklar oluyor bunlar, şimdi düşünüce. bayılırdım nereye varacağını bilmediğimiz yollara girmeye. kumandan ben olurdum, yürüyüp dururken, öyle sebepsiz "burdan gidelim" der bir sokak gösterirdim. hiç itiraz etmezdi babam. o yola sapar yürümeye devam ederdik. sokaklarda ilerledikçe evlerin şekli, insanların ifadeleri değişirdi. seyrede seyrede... ah nasıl da özledim. ama her nasılsa(!) her gezme gününün bir yerinde o toprak top sahasına çıkardı yolumuz. çekirdek yiyerek top oynayanları seyrederdik. topu değil, oynayanların hareketlerini. üzerine konuşurduk bazen ama çoğu zaman da konuşmazdık. yanımdakiyle yan yana olup susmayı da o zamandan sevdim. hey gidi, kalenin duvarlarına tırmanışımızı hatırladım, oradan anneme çiçek toplayışımızı.

aslında bir şeyi anlatacaktım ama gerek kalmadı.

bak geçti şimdi. can sıkıntısı. mı o da ne?




1 yorum:

Adsız dedi ki...

istanbul'u sarmalayan sise tesekkur borcluyuz; tahayyullerimizi genisletiyor.