5 Şubat 2008 Salı

romatoid artrit'imde son nokta

bir acı düşünmenizi istiyorum. kolunuzu bedeninize bağlayan omzunuzda, o yuvarlacık sevimli kemik başında, kalınlığı 1.5 mm, uzunluğu 3mm ile 1.5 cm arasında değişen 8-10 tane jiletin çakılmış olduğunu düşünün. kolunuzun dirseğinizle beraber her milim kımıldanışında o jiletler etinizi kessin. içerden dışarıya doğru bir acı tasavvur edin. bir müddet hareketsiz kalınca kesilen yerler birleşsin, o müzmin acı dursun yerinde. sonra kolunuzu ne bileyim su içmek için mesela bir daha hareket ettirin, aynı jiletler bir kez daha bu sefer kolun yönüne göre başka tarafların etlerini kessin. içten dışa uzanan o acı sonra... bence kolunuzu benim yaptığım gibi, sanki tavuk taklidi yaparmışçasına dirseğinizden gövdenize bitiştirin ve hiç açmayın. o zaman minimum acı çekersiniz.

bununla beraber kaslarınızı yanyana dizilmiş ipler gibi düşünün. o ipler çamaşır sıkılır gibi burulmuş olsun. yamru yumru dursun derinizin altında. kollarınız mesela, dua ettikten sonra elinizi yüzünüze sürmek için göğüs hizanızdan yukarı kaldırdığınızda size haddinizi bildirsin. ayağa kalkıp yürümeye cüret ederseniz bedeniniz herkesin olduğundan daha yaşlı gelsin size. öyle ya, yaşlanan hemen herkes bedeninin yaşlılığından ruhunun gençliğinden dem vurur. ama yaşı da genç olan biri için bu biraz daha tuhaf oluyor.

bir de fibromiyalji var tabii.

sonra, bütün bu kuralsız, düzensiz dizilmiş cümlelerimden sonra, şunu söylemek istiyorum. bu hastalıklarla ilgili üstün körü bir araştırma yapan herkes özellikle sabahları hastaların nöbet durumlarında çok kötü olduğunu bilir.


bana bir daha o ses tonuyla "sen de hep sabahları böyle oluyosun!" deme. malumu ilandan başka bir şey olmuyor.

Hiç yorum yok: