3 Eylül 2007 Pazartesi

annem

annem dünya zamanıyla bir ay, benim algıladığım zamanla yaklaşık bir yıl uzaklaştı bizden. başka bir şehire gitti ve kaderin cilvesi sebebiyle çok az telefon görüşmesi yapabildik.

bu zaman zarfında kendisini çok özledim. ve sanırım 28 yıldan sonra ancak özümsedim.

kendisinin benim için nasıl da önemli olduğunu, hiçbir şey yapmazmış gibi görünüp ne fedakarlıklar yaptığını, daha iyi olmam için hissettirmeden nasıl da durmaksızın uğraştığını biraz olsun anladım. annem gidince anneme kavuştum. beklemek daha zor oldu bunun için.

kendisine bu durumu açtım. tabii ki annemden bir şey saklayacak değildim. annelerden bir şey saklanmaz. önceki yazımda sözettiğim aidiyet problemimi paylaştım mesela. çok üzüldü buna "yavrum böyle yaşanmaz ki" dedi.

meğer o da çok üzgünmüş benim durumumdan. hep mesafeli, kibar ve uzak duruşumdan. beni yumurtanın sarısına benzetiyormuş. etrafımı çevreleyen beyazdan başka bir de sert kabuğum varmış. bana ulaşmak için kabukla uğraşsa akıp gideceğimden korkarmış. bu yüzden de buna katlanır sabredermiş.

dedim ki: sana "aman be yeter" deme hakkını vermediğimi farkettim. bundan böyle bu şekilde davranmayacağım. ama inan ki bu akılla verilmiş bir karar ve öyle uygulanacak bir davranış değil. içimde hissediyorum bunu. aksini yapamam. yapmaya kalksam da çok çaba sarfetmem gerekir.

sevindi annem.
canım annem.

1 yorum:

M.R.B. dedi ki...

yengecler oyledir,
dis kabugu cok sert, kirsan ici akip gidecek kadar yumusak...