18 Temmuz 2007 Çarşamba

Efendi Ali, Hakk!


hayatımı ellerine teslim ettikten sonra kendi hayatımla ilgilenen 2. derecedeki kişi olduğum öğreticim ve velim bir gün bir kıtadan başka bir kıtaya bendenizi ve şu anda komşum olan ayşe'yi taşıyor idi. ki hayatımda gördüğüm ilk "en insan" olan bu kişi bir çok vasfının yanında engin, zengin bir dünya müziği bilgisine sahiptir. arabasının cd sürücüsünden bir numara belirledi ve kulağıma çok yakın gelen bir melodiyi duymaya başladım. bu tanıdık gelen bir şey değil, adeta şu andaki bütünlüğümün bir parçasını oluşturan bir sesti. fakat insanlar gaflet içinde olabilir ve bendeniz de az insan değilim, çok unutkanım. -artık bu kötü hasletin suçunu hastalığıma veriyoruz- bana dedi ki, "fatma bu müziği hatırlıyor musun?" dedim ki evet, çok tanıdık. bir kaç tını daha geçti ve normalde yapmayacağım üzere sevinçle haykırdım. "nusret fatih ali han bu!" efendim, bu hiçbir şey bilmez yükünün bir şeyi bilmesinden memnun olmuş olacak ki, keyifle gülümsedi.

yol boyunca hep onu dinledik. ben bir şey bilmediğimi söylemiştim. ama bileni tanıyorum çok şükür :) bu yolculukta nusret fatih'in çok iri biri olduğunu, o muhteşem sesleri adeta yatar vaziyette çıkarabildiğini, çıkan seslerin hepsinin kendisine ait olmadığını, kardeşini yetiştirdiğini öğrendim. yıllarca ingilizce bilmememden ötürü saçma bir gurur duyan bu zayıf benlikle urdu'ca bilmediğim için hayıflandım.

bütün bunları şunun için anlattım. bana nusret fatih'i belleten sevgilim ayşe, dün çok özel bir koleksiyondan çıkma 12 dk.'lık video görüntüsünü sprizli hediye :) olarak bana hediye etti. mutluluğum tek taraflı değil.

sağ olsun, var olsun!

Hiç yorum yok: