27 Mayıs 2009 Çarşamba

oyun

pek oyun oynamadım çocukluğumda, oyuncaklarla. sokak, bahçe oyunlarını saymıyorum tabii. yakartop, istop, dokuztaş, ip atlama, lastik atlama, ağaca çıkmaca falan..

ama bir gün oynamıştım. ben beş yaşındaydım. elifse altı yaşında. elifin bir halası vardı. kambur olduğunu ve çocuklara hiddetle bağırabildiğini hatırlıyorum özelliklerini düşününce sadece. biz eliflerin evlerinin bahçesinde küçük havuza taş atarken, o taşların etkisiyle havuzdaki truncu balıklar oraya buraya kaçışırken birden sesi duyulmuştu pencereden. her şey böyle başlamıştı zaten. öyle çok korkmuştum ki, hayatımda ilk defa kaçma isteği duymuştum. elifle beraber eliflerin evinden kaçmıştık. az gitmiştik, uz gitmiştik. bilmediğimiz sokaklardan geçmiştik. hiç izin verilmeyen şeyleri yapmıştık. bu şeylerden biri de yerlerden bir şeyler almaktı. ben on paketlik marlboro paketlerinden bulmuştum. o sıralar hanımların pek çoğunun kullandığı aslında pek de işlevsel olmayan uzun çantalara benzetmiştim onu. kolumun altına sıkıştırmış, içine yoldan bulduğum başka değerli şeyleri de koymuştum. işte budur. oyuncakla oynayabilen çocuklar herhalde bunu hep hissediyorlardır.

o çantanın verdiği lezzeti, kolumun altından beni gıdıklayışını unutamam..

bu unutamayış, bugün nazlanmadan kendimi oğluma teslim etmeme sebep oldu. önce beni yatırdı. uyuttu. başımın altına bir yastık koydu. kenarlara yenilerini getirdi. yün bir atkıyla gözlerimin üzerinden başımı yastığa sabitledi. kollarımı yukarı kaldırdı. üzerime bir battaniye örttü. ayaklarımın uçlarına kendi çoraplarını geçirdi. yarım santimlik organze bir kurdelayla ayaklarımı bağladı. üzerime boylu boyunca bir namaz örtüsü serdi.

bunları yaparken neler hayal edebildiğini tahmin edemedim. ama ikimiz de çok eğlendik.

bütün bunlar olurken; dünyada oraya buraya koşuştururken, ona buna telaşlanırken, onu bunu biyerlere bağlamaya çalışırken, kendimizi kaptırdığımızda oğlumun yaptığı saçma hareketlerden pek de farklı bir şey yapmadığımızı düşündüm.

2 yorum:

M.R.B. dedi ki...

hmm, seninle alakali bazi konularda, senin soylediginden cok farkli dusunuyorum. ama elbette konu sen olunca, benim ne dusundugum -veya ne hatirladigim- degil, senin ne hissettigin onemlidir diyor, ve susuyorum.

vedide yalınayak dedi ki...

hımm.. oyun konusunu diyosun. sen böyle deyince aklıma küçük masanın üstüne bilimum bakliyatı yerleştirip dedemizden kalma antika posta tartısıyla ve 'küçük milyoner oldu milyarder' oyununun paralarıyla oynadığımız bakkalcılık oyunu geldi. bir de oyuncak çuvalını ters çevirip hepsine tek tek bakardık. senin yerinde olsam senin gibi düşünürdüm benim hakkımda. ama benim burda demek istediğim, morlboronun çanta olmuş gibi kolumun altını gıdıklamasından mütevellit aldığım hazzı pek alamadığım diğer zamanlarda. ama belki de kimse öyle oyun oynamamıştır oyuncaklarla. ama belki de ben gereğinden fazla şey beklemişimdir oyuncaklardan. nerden bilebilirim ki?