3 Aralık 2007 Pazartesi

koku diye bi kitap vardı. öyle çok kitap okuyan bir tip olmadığım halde onu severek okumuş ve birçok insana da okutmuştum. zaten öyle yapıyorum nedense. okur da beğenirsem illa ki başka kişilere de okutuyorum. hem de normalde bende görülmeyecek bir ısrarcılıkla..

neyse efendim, ben bu kitabı ablamın fakülteden arkadaşı olan nur isminde bir kızdan duymuştum ilk. hatta bana bile söylemiyordu, ablama bahsediyordu. sene de 94 felan olmalı. kitabı özel çabalarla aramış olamam ama pek çok tesadüf birbirini izlemiş ve kitap benim olmuş olabilir. okudum, bitirdim, beğendim. sonra bir daha okudum. bi müddet sonra bir daha. ha, bir de bunu yaparım ben. beğendiğim bir kitap olunca dönüp yeniden okurum. madem ki yazı bir sanat. beğendiğimiz şarkıları dönüp dönüp dinlemez miyiz? öyle bir şey işte bu benim için. hiç kitap okumayan ve bir defa çaldığını da asla bir daha çalmayan tuhaf bir adam tanımıştım, şimdi hatırladım..

bu gece filmini izledim. yahu diyebilirsiniz, ne kadar oldu çekileli, daha yeni mi izledin? evet derim. daha yeni izledim, ne var. dünyanın sonu değil ya, hele başı hiç değil. film işte.

güzel çekmişler aferim. kitabın havasını muhafaza etmişler hep. sadece bir yer kitaptan farklı gelişiyor ama heralde beyazperde de daha fazla atraksiyon olması gerektiğindendir. petrik süskind olsam bu işten memnun olurdum.

Hiç yorum yok: