16 Eylül 2007 Pazar

adapazarı'na gittik geldik. gidişimiz ne kadar uzun ve problemli olduysa gelişimiz de o derece kısa ve sorunsuz geçti. giderken kimbilir kim olan bir yabancı adamın şoförlüğünde ve kaza yüzünden sıkışmış trafikli bir yolda oğlumun deyişiyle "buna gitmek denmez durmak denir" haliyle seyrediyorduk. dönüşümüzdeyse canımızı canımıza emanet etmiştik. usta şofördür hem kendileri. Allah yolumuzu da açık etti çok şükür.

gayet güzel üç gece ve üç gün geçirdik. ev sahiplerimiz bütün cömertlik ve hilmiyetiyleriyle bizi ağırladılar. çocuklar coştu oynadı. gezmelere gittik. bu fotoğrafın yol kenarlarındaki böğürtlenlerden bile topladık. ama en önemlisi sahur yaptık, iftar yaptık beraber, ramazanı karşıladık. yoksa ramazan mı bizi karşıladı? orasını bilemeyeceğim.

ahmet artık sabrının sonuna geldi. yine naifleşti, hassaslaştı iyice. babasını çok özledi. belki de bazı babaların kendilerini çocukların dünyasına sokmayışlarının, iletişim kurmayışlarının tek iyi tarafı budur, ayrılık vakti geldiğinde çocuğun dünyasında hiçbir değişiklik olmuyordur. yok yok, bu iyi gibi görünse de bir an gözüme, yazmaya ara verdiğim iki-üç dakika içinde öyle olmadığını anlayabildim. hem de benim gibi algısı yüzeysel biri olarak..

az kaldı inşallah.. gelecek evimizin babası. baba adamdır kendileri :)

birisi var, sabah öğle akşam ve ikindiyle yatsılarda bazen başka zamanlarda da işlerinin rast gitmesi için dua ediyorum. amin diyorum sair zamanlarda da. amin..

zihnim dağınık olunca ister istemez cümleler de birbirinden bağımsız olarak oraya buraya yerleşiyorlar. ne yapalım, şimdilik daha önemli meselelerimiz var, buna üzülemeyiz.

sevgiler sana vedideciğim..

Hiç yorum yok: