19 Ağustos 2007 Pazar

sevgili günlük 1- camiler

bugün ahmet'le kıtalar arası yolculuğa çıktık. ahmetçiğimin planımızdan haberi yoktu, bunun içindir ki her adımda ayrıca sevindi. günümüz şöyle geçti:

çiçekçi'deki evimizden üsküdar'a indik ve karnımızı doyurduk. akabinde ahmet'in istediği dondurmayı aldık ama 4 dakika geçmeden külahı kullanılamaz hale geldi, gittik yeni külaha geçirdik dondurmayı. biz dondurmayla uğraşırken bir adam kendisinden daha genç başka bir adamı neredeyse benim bileğim kalınlığındaki bir sopayla dövüyordu. aramızda 15 metre filan vardı. evet, biz de dondurma alıyorduk. daha genç olan ve dayak yiyen adamı, daha yaşlı ve sopalı olan adam hırsızlık yaparken yakalamış galiba. etrafta öyle şeyler konuşuluyordu.

mihrimah sultan camii'nin şadırvanında heryerimize bulaşan dondurmadan arınmaya çalıştık. hımm, mihtimah sultan camii'nin avlusundaki tuvaletleri ve hanımlar için abdest alma yerini kaldırmışlar. abdestim olduğu için çok incelemedim etrafı ama gerektiğinde hanımefendiler şimdi nerede abdest alıyorlar merak ediyorum.

vapur bekledik sonra. vapur beklerken ümit hanım aradılar. inanamadım tabii ki. geçenlerde kandilde tebrik göndermiştim de, teşekkür etmek için aramışlar. ne incelik... hayranıyım onun :)

sonra vapur geldi. ahmet doğum günümüzden beri en sevdiği oyuncağı olan, yanından hiç eksik etmediği ve aslında çiçeklere su püskürtmek için kullanılan "fısfıs"ıyla denizi çoğaltarak yolculuk yaptı, ben de yanındaydım.

Hayyam'a Resul Bey'e gittik. makinemin motorunu tamire verdim. pazartesi arayacak, tamir oluyor ya da olmuyor diyecek. inşallah olabilir... makineyi motoruyla birlikte kullanmak için büyük bir istek duyuyorum çünkü.

tramvaya bindik. ahmet'in deyişiyle trenvay. ama zaten o balinaya da belina diyor. sultanahmete geldiğimizde büyük bir neşeyle indik. tramvaydan başka bir durakta inmemiz mümkün değil zaten. ahmet kendisini o durakta sultan ilan etti ve en sevdiği camii de sultanahmet. kendisinin camisi olduğunu düşünüyor.

sultanahmet'te bizi müzik yapmaya çalıştıklarını sandığımız büyük bir gürültü karşıladı. seçtikleri şarkılar güzeldi, ama söyleyişleri değil.. ses sisteminden midir nedendir bilmiyorum, çok yordu kulaklarımızı. ve her yer, özellikle cami etrafı ve içi yerli yabancı çok, çok fazla turistle doluydu. aslında ben süleymaniye'ye gitmek istiyordum. ama ahmet'in isteğine öncelik verdik. başka zaman inşallah..

sultanahmet camii'nin halılarını değiştiriyorlar. böyle sarmaşık gibi kıvrık desenli güzel bir halı almışlar. bordo renkte. ama sanırım saf çizgisi yok bu halıların. inşallah saf çizgisiz halılar yüzünden daha fazla safları düzeltin çağrısında bulunmaları gerekmez. eski halılar yeni halıların yanında hiç özlenecek gibi durmuyor. zaten herhalde değiştirmeyi kafalarına koyduklarından son zamanlarda yıkamamışlar da halıları. çok kötü durumdalar. bir de halıların altında ne kadar güzel bir döşeme var, bunu gördüm bugün. acaba neden o ahşap döşeme üzerinde kılmıyoruz namazımızı diye düşündüm. neden acaba?

camiye girmeden evvel henüz durağın oradayken satın aldığımız topacıyla ahmet öyle güzel oynadı ki avluda. topacı ipinin ucundan tutup küçük bir daire çizerek deliler gibi dönüyor. neşe içinde tabii. sonra bir yerde topaç bileğine dolanıyor. o zaman ahmet yakalanmış oluyor. yakalayan da topaç :)

ahmet türkocağının orda bana da hep üstüne oturma isteği uyandıran merdiven yanındaki sütunlarda epey oyun oynadı. hatta yoldan geçen 4 çocukla küçük çaplı bir park havası bile meydana getirdiler orada. sonra abdülhamit hanın türbesinin pencere önündeki büyük boşluklara çıktı. önce dua etti, sonra akrobasi yaptı. bir karış genişliğindeki yerlerden geçerken kendisini orman çocuğuna benzetti.

kahvaltı gibi, taze sıkılmış portakal suyunun da mutlulukla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. mutluluğumuzu artırarak çemberlitaş'ı da geçtik ve atik ali paşa camii'ne geldik. gördüğüm en güzel hanımlara mahsus abdest alma yeri bu camiide bulunuyor. gerçek bir şadırvan. gerçek bir mahremiyet içinde. zaten hayratın sahibi de bir hanımefendi. Allah ondan razı olsun. sadece orası da olsa dışarıda abdest almamız gerektiği zaman huzur içinde abdest almak nedir biliyoruz biz. acaba kendisi bunun zorluğunu ne kadar çekti..

şadırvanda abdest tazeledik. şadırvanla beyazıt durağı arasında, eski ilesam'ın bulunduğu yerde ve eski sefil büfe'nin hemen kenarında ahmetçiğim birden durdu. ellerini açıp dudaklarını kıpırdatmaya başladı. o kargaşanın arasından pencereleri açık duran bir başka türbe görmüş meğerse. bir anne, böyle durumlarda haddinden fazla mutlu olabiliyor. ben de oldum.

tekrar trenvaya binip bu sefer kabataş'a gittik. orada sultanahmet'in babası sultan mustafa'yla buluştuk :) bezm-i alem valide sultan camii'nde akşam namazlarımızı kıldık. bu cami de öyle güzel ki.. öyle ihtişamlı, öyle zarif hem de.. aslında gösterişli ve zerafet sahibi bir kadına benziyor. bu camiye girdiğimde bezm-i alem valide sultan böyle bir kadındı heralde diye düşünüyorum hep. ahmet camii içinde coştu. hoş, camiye girmeden evvel de coşuktu. bütün ikazlarımıza rağmen elindeki fısfısla babasını ıslatmaya cesaret edebilmişti :) neyse efendim cami içinde hiç durmadan bir oraya bir buraya koştu, taklalar attı. sonra da tabii ki terden sırılsıklam oldu. neyse ki bu sefer hazırlıklıydım..

kabataşa gelecek motoru beklerken ahmet bankta yattı biz de sohbet ettik. yorgunluktan bitap düşen ahmet motora giderken belinden aşağı sarkar vaziyette yürüyordu. elinden tutup quazimodo'yu motora götürüyorum sandım bi an kendimi.

doğal sonuç: motorda uyudu kaldı. sevgili babası onu eve kadar kucağında taşıdı.

yorulmanın keyfi.. özlemişim bunu ben..

Hiç yorum yok: